Göz Önüne Nasıl Yazılır TDK? Dilin, Toplumun ve Görünürlüğün Sosyolojisi
Bir sosyolog için dil, yalnızca iletişimin değil, toplumsal düzenin görünmez haritasıdır. Kelimelerin nasıl yazıldığı, hangi biçimde kullanıldığı, bir toplumun düşünme biçimini, değer yargılarını ve kimlik anlayışını yansıtır. “Göz önüne nasıl yazılır?” sorusu bu yüzden yalnızca bir imla meselesi değil, aynı zamanda bir görünürlük meselesidir. Çünkü her toplum, neyin göz önünde olacağına, neyin göz ardı edileceğine dair kendi sessiz kurallarını oluşturur.
Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre doğru yazımı “göz önüne” şeklindedir — ayrı yazılır. Ancak bu basit dilbilgisel bilgi, toplumsal semboller açısından derin bir anlama sahiptir. Göz önünde olmak, görünür olmak, dikkat çekmek; her biri toplumsal yapı içinde farklı sınıflara, cinsiyetlere ve kimliklere göre farklı değerlere sahiptir.
Dil, norm ve görünürlük: Toplumun yazılmamış kuralları
TDK bir kelimenin doğru biçimini belirler, ama toplum onun nasıl kullanılacağını belirler. “Göz önüne almak” dediğimizde bir şeyi dikkate almak, hesaba katmak anlamına gelir. Ancak sosyal yaşamda, kimin “göz önüne alındığı” ve kimin “göz ardı edildiği” aslında iktidarın, cinsiyetin ve kültürel değerlerin sonucudur.
Modern toplumlarda görünürlük bir ayrıcalıktır. Erkekler genellikle yapısal konumları itibarıyla “göz önünde” olurlar — iş yerinde, siyasette, kamusal alanda. Kadınlar ise çoğu zaman “göz önünde olmamak”la erdemli, uyumlu veya güvenli kabul edilir. Bu durum, cinsiyet rollerinin dildeki yansımalarından biridir. TDK’nin belirlediği doğru biçim bile, toplumsal cinsiyetin kurduğu sembolik düzenin dışında değildir.
Erkeklerin yapısal işlevleri: Görünürlüğün iktidarı
Toplumda erkeklerin rolü genellikle üretim, otorite ve organizasyonla ilişkilendirilir. Bu yüzden erkek figürü “göz önünde” olmayı toplumsal bir görev olarak taşır. Bir erkek işini, statüsünü veya gücünü sergilediğinde toplum onu “aktif, güçlü, başarılı” olarak tanımlar. Bu durum dilde bile kendini gösterir: “göz önünde olmak”, “göz önüne çıkmak”, “göz doldurmak” gibi deyimler, genellikle erkek egemen alanlarda meşruiyet kazanan ifadeler haline gelir.
Burada “göz önüne” yalnızca bir dilbilgisel kalıp değil, iktidarın sembolü olur. Toplumsal görünürlük, bireyin kabul görme biçimini belirler. Erkeklik, bu yapısal işlevin içinde şekillenir; görünürlük onun için var olmanın kanıtıdır. Göz önünde kalmak, bir tür varlık stratejisidir.
Kadınların ilişkisel bağları: Görünmezliğin anlamı
Öte yandan kadınların toplumsal görünürlüğü genellikle “ilişkisel” bağlar üzerinden değerlendirilir. Kadın, toplumsal kabulü çoğu zaman göz önünde olmamak üzerinden kazanır; evde, aile içinde, duygusal alanlarda görünürdür. Bu görünürlük biçimi, kamusal alandan farklı bir düzenin ürünüdür. “Göz önüne gelmek” kadına yönelik eleştirilerde sıkça olumsuz çağrışım taşır; çünkü toplum, kadının kamusal görünürlüğünü çoğu zaman denetler.
Böylece aynı deyim —“göz önüne”— hem erkeğin gücünü meşrulaştırır hem de kadının sınırlarını belirler. Bu, dilin toplumsal normlar tarafından nasıl biçimlendirildiğinin tipik bir örneğidir. TDK’nin imla kılavuzu doğru yazımı gösterir; ama toplumsal kılavuz, kimin göz önünde olabileceğini söyler.
Kültürel pratikler: Görmenin ve görülmenin sınırları
Her kültür, “göz” kavramına farklı anlamlar yükler. Anadolu halk kültüründe göz, hem nazarın hem korumanın sembolüdür. “Göz önüne gelme” uyarısı, sadece dikkat çekmemek için değil, toplumun değerlerine aykırı olmamak için yapılan bir hatırlatmadır. Burada görünürlük, aynı zamanda tehlike demektir.
Modernleşme süreciyle birlikte, bu anlayışlar dönüşür. Sosyal medya, artık her bireyin “göz önünde” olmasını teşvik eden bir kültür üretir. “Göz önüne çıkmak” artık utanç değil, başarı sayılır. Ancak bu yeni görünürlük rejimi, bireyleri sürekli performans hâlinde tutar. Kimliğini göstermek bir hak olmaktan çok bir zorunluluk haline gelir. Bu durum, toplumsal yorgunluk üretir: Herkes görmekte, ama kimse gerçekten görmemektedir.
Toplumsal normların dili biçimlendirmesi
“Göz önüne” ifadesi doğru yazıldığında dilbilgisel olarak sade görünür; ama sosyolojik olarak karmaşık bir yapıya işaret eder. Toplum, dil aracılığıyla görünürlük ve gizlenme stratejilerini öğretir. Erkekler “yapısal işlev” peşinde göz önüne çıkarken, kadınlar “ilişkisel bağ” kurarak anlam üretir. Biri düzeni kurar, diğeri o düzeni insancıllaştırır.
Bu dengenin bozulduğu yerde toplum da körleşir. Çünkü dil, yalnızca yazının değil, eşitliğin de zeminidir. Eğer bir dilde görünürlük adaletsizse, o toplumda hakikatin gözleri de kısılmış demektir.
Sonuç: “Göz önüne” sadece bir kelime değil, bir toplumsal aynadır
TDK’ye göre doğru yazımı “göz önüne” — iki ayrı kelimedir. Ancak sosyolojik olarak, bu iki kelimenin arasındaki boşluk, toplumun görünürlükle kurduğu karmaşık ilişkinin metaforudur. O boşlukta hem erkeklerin yapısal gücü hem kadınların ilişkisel emeği vardır.
Bu yazıyı bitirirken size şu soruları bırakıyorum: Sizce toplumumuzda kimler “göz önüne” alınır, kimler “göz ardı edilir”? Görünür olmak mı değerlidir, yoksa sessiz kalmak mı? Yorumlarda kendi deneyimlerinizi paylaşın; çünkü her hikâye, bu toplumsal dilin yeni bir cümlesini kurar.