Güve Neden Olur? Güç, Bozunma ve Toplumsal Düzen Üzerine Siyasi Bir Okuma
Bir siyaset bilimci için her doğa olgusu, toplumsal yapının metaforik bir aynasıdır. Güve dediğimiz o küçük canlı, yalnızca kumaşı kemiren bir böcek değildir; iktidarın çürümeye başladığı noktayı, sistemin kendini yenileyemediği anı temsil eder. Güve neden olur sorusu, aslında şu soruya da kapı aralar: Güç neden yozlaşır, kurumlar neden işlevsizleşir ve toplum neden kendi yapısını kemirir?
Güve Metaforu: İktidarın Kumaşındaki Delikler
Siyaset teorisinde iktidar, tıpkı bir kumaş gibidir. Onu dokuyanlar halktır; iplikleri kurumlar, düğümleri de ideolojilerdir. Fakat zamanla, tıpkı bir dolapta bekleyen yün kazak gibi, sistem de kendi içinde çürümeye başlar. İşte güve, bu çürümenin biyolojik değil, politik sembolüdür.
Bir dolap ne kadar kapalı tutulursa, içindeki hava o kadar bayatlar. Aynı şekilde, bir toplumda ne kadar az demokratik katılım varsa, o sistemin dokusu da o kadar kolay kemirilir. Kapalı iktidar yapıları, denetlenmeyen kurumlar ve sorgulanmayan ideolojiler, güvelerin yumurta bırakabileceği “karanlık” alanlardır.
Kurumlar ve İktidar Dengesi: Güvenin Değil, Güvenin Bozunması
Her güçlü kurumun içinde zamanla bir zafiyet başlar. Bu, bir çelişki değil, tarihsel bir döngüdür. Tıpkı dolapta unutulan giysi gibi, toplumun unuttuğu kurumlar da kendi içinde güveleşir.
Güve neden olur? Çünkü temizlik yapılmaz. Çünkü denetim ortadan kalkar. Çünkü vatandaşlık bilinci, “sahip olma”dan “seyirci kalma”ya dönüşür. Bu durumda güve, yalnızca bir sonuç değil, bir uyarıdır: Sistem, kendi içinden yenmeye başlamıştır.
Burada erkek egemen güç yapılarıyla kadın odaklı katılımcı bakış açısı arasında ilginç bir karşıtlık belirir. Erkek siyasal akıl, güveyi yok edilmesi gereken bir tehdit olarak görür; oysa kadın merkezli siyasal düşünce, güveyi sistemin eksikliğini gösteren bir semptom olarak değerlendirir. Güce değil, yenilenmeye odaklanır.
İdeolojinin Dolabında Sessiz Kemiriciler
İdeolojiler, toplumun dokusunu bir arada tutan ipliklerdir. Ancak bu iplikler eleştirel düşünceden yoksun kaldığında, tıpkı uzun süre havalandırılmamış kumaşlar gibi bozulur. Güveler, bu boşluklarda çoğalır.
Tek sesli medya, dogmatik siyaset ve kör itaat gibi yapılar, ideolojik güvelerin beslendiği alanlardır. Herhangi bir toplumda “tek doğru” ilan edildiğinde, “başka fikir” susturulduğunda, o sessizlik içinde bir çürüme başlar. Güve, o sessizliğin yankısıdır.
Vatandaşlık ve Sorumluluk: Dolabı Açmak Cesareti
Bir sistemde güve çıkmasının nedeni, dolabın çok uzun süre kapalı kalmasıdır. Demokrasi de böyledir. Eğer vatandaşlar, “nasıl olsa birileri ilgilenir” diyerek dolabı kapatırsa, içerde olan biteni göremez. Bu da siyasal anlamda bir “katılım eksikliği” değil, bir “görme tembelliği”dir.
Güveyle mücadele, dolabı açmakla başlar. Yani güç ilişkilerini sorgulamakla. Devletin vatandaş üzerindeki etkisini, kurumların hesap verebilirliğini, medyanın tarafsızlığını, hatta bireyin kendi sorumluluğunu tartışmak gerekir. Bu, hem bireysel hem de toplumsal arınmadır.
Eril Güç ile Dişil Denge Arasında
Siyaset bilimi açısından erkek egemen güç yapısı, genellikle düzeni “koruma” eğilimindedir; oysa kadın merkezli siyaset anlayışı, düzeni “yeniden üretme” eğilimindedir. Güve bu noktada bir metafor olarak iki yaklaşımı da kesiştirir.
Erkek siyaset, güveyi yok eder; kadın siyaset, neden oluştuğunu anlamaya çalışır. İlki korur, ikincisi dönüştürür. Modern siyasal kuramın önündeki en büyük soru da budur: Koruma mı, dönüşüm mü?
Belki de güve, bu sorunun cevabını çoktan vermiştir. Çünkü doğa bize gösterir ki, her çürüme aynı zamanda bir yeniden doğuşun habercisidir.
Sonuç: Güveyi Anlamak, Sistemi Anlamaktır
Güve neden olur? Çünkü sistem kendini yenileyemezse, kendi içinden kemirilmeye başlar. Çünkü güç, paylaşılmadığında çürür. Çünkü vatandaş, pasifleştiğinde gözetim yerini sessizliğe bırakır.
Her toplumun bir dolabı vardır: içinde geçmişin mirası, kurumların hafızası ve ideolojilerin tozlu kalıntıları saklıdır. O dolabı açmak cesaret ister. Güveyle yüzleşmek, yalnızca bir hijyen meselesi değil, siyasal bir bilinç meselesidir.
Bugün siyasetçiler, bürokratlar ve vatandaşlar şu soruyu sormalı: Dolabımızda kaç güve var ve biz hangisini görmezden geliyoruz?